Elektrik üretim Sektörü Aralık 2019

Türkiye elektrik sektörü 1980’den itibaren yapısal değişim sürecine girmiştir. Hem küresel hem de ulusal olarak liberalleşmenin etkili olduğu bu dönemde, enerji alanında özel sektörün daha fazla yer almasını sağlayacak girişimler olmuştur. Elektriğin üretimi, iletimi ve dağıtımı tek tüzel yapı altında devlet tekelinde iken, özelleştirme programları kapsamında çıkartılan yasalarla birlikte birleşik yapının ayrıştırılması amaçlanmış olup, elektriğin üretim ve dağıtımının özel sektöre devredilmesi, fakat iletimin devlet tekelinde bırakılması öngörülmüştür. 2001 yılına kadar üretim kısmında kamunun payı YİD (Yap İşlet Devret), Yİ (Yap İşlet) ve İHD (İşletme Hakkı Devri) modelleriyle azaltılarak özel sektörün önü açılmış, ancak bu yöntemler başta yasal sorunlar ve finansman problemi nedeniyle tam anlamıyla başarılı olamamıştır.

Sektör esas değişimini, 2001 yılında çıkartılan yeniden yapılandırma çalışmalarının yasal dayanağını oluşturan 4628 Sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile gerçekleştirmiştir. Bu Kanun; elektrik enerjisi piyasasında verimliliği arttırmak ve maliyetleri azaltmak için rekabetin sağlanması, enerji sektörünün mali açıdan sürdürülebilirliğinin temin edilmesi için maliyetleri yansıtan fiyatların oluşması, özel sektörün katılımının temin edilmesi ve arz güvenliğinin sağlanmasını öngörmüştür. 2001 yılındaki Kanunun ana hedeflerinden birisi elektrik üretiminde özel sektörün katılımının arttırılmasıdır. 2000 yılında kamunun (EÜAŞ) elektrik üretimindeki payı %59,2 iken 2005 yılında bu oran %38,0 ‘e gerilemiştir. 2001-2002 krizi sonrası yaşanan ekonomik gelişmeler ve uluslararası konjonktürün de etkisiyle elde edilen GSYİH büyümeleri sektörü kurulu gücü arttırmaya itmiştir. Söz konusu kurulu güç artışı ise büyük oranda özel sektör tarafından gerçekleştirilmiştir. Böylelikle özel sektörün üretimdeki payı artmaya başlamış ve 2010 yılından sonra bir ivme yakalamış olup, 2018 yıl sonu itibarıyla kamunun üretim içerisindeki payı %15,0’e gerilemiştir. Özel sektör tarafından ağırlıklı olarak banka kredileri ile yapılan santrallerle, 2008 yılında 40.836 MW olan kurulu güç Kasım 2019 itibarıyla 91.270 MW’a yükselmiştir. Kamunun (EÜAŞ) kurulu güç içerindeki payı ise 2006 yılında %49,0 iken Kasım 2019 itibarıyla %21,5’e gerilemiştir. Söz konusu yıllardaki hükümetler kurulu güç artışı için özel sektörü teşvik etmiş, özellikle yenilenebilir üretim santralleri için dolar bazlı alım garantileri verilmiştir. Kamu ise piyasa modelinin gerektirdiği gibi söz konusu dönemde yeni yatırımlarını oldukça sınırlamış, bunun yanında birçok santralini de özelleştirmiştir.

Yıllar itibarıyla kurulu gücün dağılımı ve üretim kaynaklarının yapısı değişiklik göstermiştir. 2008 yılında kurulu gücün %66,0’sı termik kökenli, %33,1’i hidrolik, %0,9’u rüzgâr ve %0,1’i ise jeotermal kökenli olmuştur. Gelinen 10 yıllık süre içerisinde kurulu gücün %53,0’ü termik, %31,9’u hidrolik, %7,9’u rüzgâr, %5,7’si güneş ve %1,4’ü jeotermal olarak değişiklik göstermiştir. Termik kökenli kurulu güç azalırken, izlenilen politikanın etkisiyle yenilenebilir kurulu gücün ağırlığı artmıştır. Yenilenebilir kurulu güç hidrolik, jeotermal, rüzgâr, güneş ve biokütle kaynaklarından oluşmakta olup, 2007 yılından itibaren yenilenebilir enerjinin payı artmaya başlamış ve 2018 yılında %52,3’e yükselmiştir. Yenilenebilir enerji kaynaklarının kendi içerisinde ise giderek azalan hidroliğin payı, 2018 yılında keskin bir şekilde düşerek %61,1’e gerilemiştir (2017; %70,4). Bununla birlikte, yenilenebilir içerisinde rüzgâr ve güneşin payı ciddi oranlarda artmaya devam etmiş olup, 2008 yılında %2,6 olan bu oran 2018 yılında %26,1’e yükselmiştir.

 

Devamı için Raporu İndiriniz...